1 Kasım 2016 Salı

Ne Okuyorum?

   D&R dan siparişim geldi. Bu son d&r alışverişim. Nedenlerini kitapları okuduktan sonra kitap yorumlarıyla birlikte paylaşacağım. İlk olarak artık herkesciklerin okuduğu ama bir benim okumadığım Sevgili Stefan Zweıg 'dan Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu var. Kötü bir yorum okumadım kitapla ilgili ama bana bohem bir havası var gibi geldi. O yüzden alıp okumak için bayağı bekledim. Bohem tarzından hiç hoşlanmam çünkü beni de aşağıya çeker. Zaten her şeyden mutsuz olmaya yakın bir ruh halim var iyice diplere inmek istemem. Bu yüzden genelde beni heyecanlandıran ya da şaşırtan bana bir şeyler katacak kitapları okumayı severim. Genelde polisiye romanlarını da okurum ama çok seçiciyimdir. Konusunu bildiğim ya da filmini izlediğim bir kitabı okuyamam. Tabiri caizse çatlarım sıkıntıdan. Ama kitabını okuduğum bir filmi izleyebilirim ki bu da çok nadir olan bir olay. Bir şeyleri tekrar tekrar okuyup izlemekten hoşlanan biri değilim. Bunları birazda kitap zevkimi anlayabilmeniz için anlatıyorum. Evet sırada bir korku-gerilim kitabı var.  "Yüzü olmayan adam geliyor." sloganıyla Bay Chrıs Mooney. Yazarımız gazateciymiş bunu da şimdi bay mı bayan mı olduğuna bakarken öğrendim. Bu kitapla ilgili nötrüm ve hiç yorum okumadım. Kitabın yapraklarını şöyle bir çevirdiğinizde 2-3 sayfada bir bölüm bitiyor. Bu yüzden birazcık önyargılı oldum gibi. Önyargılarımı arttırmamak adına ilk olarak bu kitabı okumak bitirmek istiyorum. Yoksa bir kitap daha benim için evin en karanlık odasının raflarından birinde tarihe gömülecek. Kitabın kapağını da çok beğenemedim. Kitabı okurken ara ara yazı paylaşırım. Ve son olarak daha küçük yaşlarda yarısını okuduğum ama içini çok hatırlamadığım ve kitabın 70. sayfasından sonrasının yırtıldığı bir kitap Sıfır Noktasındaki Kadın / Neval El Seddavi. Yan komşumuz türkçe öğretmeniydi ve dolaplar dolusu kitapları vardı. Artık yaşlandığı için ve evde yer açmak için bazı kitapları dağıtıyordu. Bu hazineyi elde etmek benim için bir zevk oldu. İçlerinde hayatım boyunca unutamayacağım kitaplar vardı. Ve Kemal Tahir, Atilla İlhan gibi ünlü yazarların ilk basım kitapları da mevcuttu. (Şimdi siz karar verin herkesin belli ücret karşılığı kurabildiği bir kütüphane mi yoksa ünlü Türk yazarların 30-40 yıllık ilk basım kitapları mı? O eşşiz yılların verdiği bir koku ve o kitabı sizden önce okuduğunu bildiğiniz bambaşka hayatlar yaşamış, görmüş bir çift göz... İşte bunlar benim için eşsiz bu yüzden büyük amcamın Adana daki kitaplığına da ben el koymuş gibi oldum.)  İşte Sıfır Noktasındaki Kadın benim için bu değerli hazinelerden biridir. Gerçek bir yaşam öyküsüdür. Hikayeyi yeniden okumak için yeni basım kitabını aldım. Bu kitapla ilgili yorum yapmayı düşünmüyorum tek bir şey söylüyorum alın ve okuyun. Kitapları okumak için sabırsızlanıyorum. Kitap önerilerilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. Son olarak kitapların fiyatlarını aşağıya yazıyorum. Kendinize cici bakın :) 

Sıfır Noktasındaki Kadın / Neval El Seddavi  .........................9.12₺
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu / Stefan Zweıg.....................4.20₺
Zindan/ Chrıs Mooney................................................................22.72₺

29 Ekim 2016 Cumartesi

Yeni Kitap Yeni Hayat

                                     Yazımı güzel bir müzik eşliğinde dinlemeye ne dersiniz?
 "Popom Olmadan Asla" ve "Ben Bu Aşka 20 Kilomu Verdim"  d&r da alışveriş yaparken sepetime atıverdiğim iki kitap... Hem ismi ilgimi çekti (kilolu bir kadın olduğum için) hem de fiyatları oldukça uygundu. Hep merak ediyordum "Acaba kilodan yana bir ben mi çekiyorum?" diye. Çünkü çevreme baktığımda kilolu insanlar hep mutlu ve zayıf insanlar gibi rahat takılıyorlardı. İster istemez insan psikolojik bunalıma giriyor. Çoğu kez sırf bu yüzden aylarca yataktan çıkmadım. Kendimden nefret ettim. Bunun nedeni benim kendimle barışık olup olmamam değildi maalesef. Bunun nedeni insanların düşünceleri. Kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum. Bu alıntı sadece kilolu insanların anlayabileceği bir durum:

    ...Saygınlık kiloyla alakalı bir şey mi? Sadece ince görünümlü ve şık kadınlara saygı duyulması, ilgi gösterilmesi ve kibar olunması gerektiği gibi saçma sapan bir zırvayı kim, nasıl öğretiyor bize? Ben yine aynı benim. Fikirlerim, karakterim, bilgilerim, yeteneklerim yine aynı...
   "Popom Olmadan Asla"   kilolu bir insanın ne hissettiğini daha yoğun olarak anlatan bir kitaptı. Ve hiç abartı olmadan kilolu insanların sürekli duyduğu  (yüzün güzel ama kilo versen daha güzel olursun, kilo mu aldın sen (kilo almadığın halde), sen şunu ye bunu yeme, spor yapsan, akşamları yürüsen...) yaşadığı ve hissettiği şeyleri anlatıyor. İşte bu psikoloji içinde bir de üstüne terk edilme ekleniyor ve hikaye böyle başlıyor. Hikayeden kastım aslında kitap da çok büyük bir olay örgüsü yok. Kitap daha çok hisler ve duygular üzerine kurulu. Ama tam 12 den vurmuş bir kitap. Kitabın bölümlerini okurken karakterle aynı psikolojiye giriyorsunuz ( hele birde aynı kilodaysanız...) ve ta tamm bölüm sonunda öyle bir cümle yazıyor ki kıkırdamak hatta kahkaha atmamak elde değil. Aslında kitabın en çok da bu özelliği beni cezbetti.
   "Bazen sadece susarsın...Çünkü çok fazla tuzlu çekirdek yemişsindir."
   "Ben Bu Aşka 20 Kilomu Verdim" de hikayenin devamını okuyoruz. Karakterimiz terk edilmenin üzerinden 1-2 yıl sonra yeni ilişkilere yelken açar. Maalesef aşk hayatı hiç de iyi gitmez. "Olmaz bu kadarda ya" dediğim çok şey var kitapta. İlk kitapta yazar yazmaktan korkmuş gibi sayfaları bayağı boş bırakmıştı fakat ikinci kitap birinciye göre biraz daha dolu gibi. Olay örgüsünü biraz daha arttırmış ayrıca duygularını da ikinci kitapta daha çok hikayeye yedirmiş.
   Kitaplar hakkında daha fazla yorum yapmak isterdim fakat spoiler vermek istemediğim için yorumları kısıtlı tuttum.
   Bu kitap aslında sadece benim böyle hissetmediğimi kilolu çoğu insanın böyle hissettiğini anlattı bana. Kitabı okurken yanağınızdan gözyaşları süzülürken bir anda kıkırdıyorsunuz. Karakterle birlikte bunalıma girdim. Eğlendim. Ve bütün bunları bana hissettiren iki kitabı toplam 4-5 saatte bitirdim. Bana tam bir terapi gibi geldi.
  Eğer kilo konusunda sıkıntı çekiyorsanız, psikolojiniz alt-üst olmuşsa mutlaka okuyun bu kitabı. Çünkü bu kitap sizden bir parça gibi. Aklınızı duygularınızı okuyor gibi her şeyi tak takk suratınıza çarpıveriyor. Öyle aşırı bir kalın kitap değil, dili de çok sürükleyici (özellikle ikinci kitap). "Sizi muhteşem hissettirecek 2-3 saat vadediyor." diyerek beklentileri çok çok yükseltmek istemiyorum. Ama zaman kaybı bir kitap da değil. Dediğim gibi kilo konusunda aşırı derece canınız sıkılıyorsa "Artık yeter, bittim" dediğiniz noktaya geldiyseniz mutlaka okuyun.
  Yazarın kitap yorumu:

  Son olarak ben bu kitapları internet üzerinden d&r dan aldım. Şu an indirimde mi bilmiyorum ama indirime girmesini bekleyin derim. Benim kitapları aldığım fiyatı aşağıya yazıyorum.
  Kendinize cici bakın:)
Popom Olmadan Asla........................................4.90
Ben Bu Aşka 20 Kilomu Verdim.......................6.90

18 Ekim 2016 Salı

Matematiğe Nasıl Çalışılır?

   Öğrencilik hayatım boyunca matematiğim hep iyi olmuştur. Matematik problemlerini çözmeye başladığımda küçük yaşlarda evde ablamın da matematiğinin iyi olması ve bana çözemediğim soruları çok net anlatmasıyla matematik konusunda şanslı olduğumu düşünüyorum. Tabi ki 9-10 yaşlarında yaşıtlarım masal kitaplarını bile nefret ederek okurken benim roman okumaya başlamamın yadsınamaz bir artısı vardı. Çünkü okuma ve anlama hızım gelişmişti. Matematik de okuduğunu anlamak çok önemlidir. Bu yüzden mutlaka kitap okumanız şart.
   "Kitap okuyorum ama hala çözemiyorum olmuyor!!!" Lise hayatım boyunca çoğu arkadaşımdan duydum bu cümleyi. Tek nedeni okuduğunu anlamamak değildir. Konuyu hoca anlatırken çok iyi dinlemek ve kelimesi kelimesine iyi anlamak da çok önemlidir. Her insanın anlayabildiği hocalar farklıdır. Hayatımda gerçekten bu insan matematik anlatmak için yaratılmış dediğim 3 tane kıymetli hocam oldu. Ne yazık ki bunların 2 si dershane öğretmenimdi. Ne yazık ki diyorum çünkü bu insanların devlette çalışmaması çok büyük bir kayıptır. Konuya dönmek gerekirse diğer püf noktalardan biri de: Anlatımını beğendiğiniz bir hocayı bulmak ve yakasından düşmemek:)
   Bir diğer püf nokta ise genel olarak yaptığımız bir hatadır. Konuyu çok iyi anladığınızdan emin olduktan sonra soru tiplerini ve çözümlerini dikkatlice inceleyin gerekirse sizde çözdükten sonra çözümle karşılaştırın. Soru çözümüne geçtiğiniz zaman soruyu dikkatlice okuyup özümseyin. Soru hakkında hiç bir çözüm aklınıza gelmediyse soru tipine benzer soruları internetten bularak çözümünü inceleyin. Soru üzerinde ne kadar uğraşıp çözüm yolu üretmeyi denerseniz konuyu o kadar özümsersiniz. Emin olun bu kadar teferruatla anlatılan şeyler en fazla 5-6 saatinizi alır.  Yaptığımız hata ise soruyu okuyup çözemedim hocaya sorarım mantığıdır. Yeni öğrenilen konunun sorularını çözerken sorulara en az 5 dakika ayırmalısınız.
  Eğer 12. sınıfsanız ve sınava ilk girişte yerleşmek istiyorsanız matematiğiniz iyi değilse maalesef orta halli üniversiteleri düşünmek zorundasınız. Eğer temeliniz varsa mat1 le 1 aydan fazla uğraşmamanızı ve soruların yoğun geldiği türev integral konularına mutlaka ağırlık vermenizi öneririm. Misal olarak mat1 deki bir sorudan 2 puan geliyorsa türev integralden çözdüğünüz tek soru size 5-6 puan kazandırır. Çünkü türev integral çözenlerin sayısı azdır ve soru miktarı da fazladır.
  2-3 puan getirecek 5-6 konuyla uğraşmak yerine  puanı fazla, soru sayısı fazla olan 2 konuyla uğraşmak  daha mantıklıdır.
   Eleştirilerinizi ve sormak istediğiniz soruları yorum kısmında paylaşabilirsiniz.
  Çözemediğiniz sorularınızın fotoğraflarını cadim08@gmail adresime bekliyorum. Yakın zamanda çözemediğiniz sorularla ilgili video çekmeyi düşünüyorum.
   Kendinize iyi bakın...


 

ŞEKER PORTAKALI


   Yıllarca rafımda gördüğüm, hep merak ettiğim ama bir türlü okuyamadığım, ismini her duyduğumda portakal reçelini hatırlatan Şeker Portakalının beklentilerimi çok karşıladığını söyleyemem. Bunun nedeni ise doğru zamanda okumadığımı düşündüğüm için. Bu kitap 14-15 yaşındaki genç insanlar için çok güzel felsefeye sahip. Tam olarak bir olay örgüsü yok ama betimleme kitabı da değil. Kitap çok kötüydü, çok anlamsızdı diyemem çünkü kitabın devamı olan Güneşi Uyandıralım ve Delifişek isimli iki kitabı da okumadım ama okur muyum? Büyük ihtimalle merakıma yenik düşerek okurum . Benim için bu kitabı 14-15 yaşındaki insanlara hitap etmesine rağmen biraz masalımsı biraz realist olduğu için tuz ve şekeri karıştırmışcasına mantıken anlamsız ama damakta iyi bir tat bırakmasına benzetebilirim.                              Bu yüzden ne çok kötü ne çok iyi diyebiliyorum. Bir yandan fakir bir çocuğun diğer insanlara kötülük yaparak sürekli yaramaz olduğu için dayak yemesi anlatılırken daha arka sayfaya geçmeden çocuk iyilik meleği oluyor. Çocuğun karakterinin hikaye içinde çiğ kaldığını düşünüyorum hem de karakterin kitabın realist yapısından çok uzakta olduğunu düşünüyorum. Okula gittiğinde tam bir melek okul dışında ise sebepsizce insanlara kötülük yapan bir şeytan... Karakter kitapta dengesiz bir çizgi içinde.
   Bence bu kitabı ünlü yapan şey ara ara felsefik paragraflar içermesi. Ve hikayenin bütün o eksik yönlerini bu felsefik paragrafların yamaladığını söylemek hiç de yanlış olmaz.
   Mutlaka okunmalı bu kitap ama bayıla bayıla okunabilecek bir kitap olduğunu söyleyerek sizleri hayal kırıklığına uğratmak istemem. Her şeye rağmen okuyun zaman kaybı bir kitap değil. İnce ve yazılarının büyük olması sebebiyle bir kaç saate bitirilebilecek bir kitap. Kitabın dilinin ve üslubunun da aşırı akıcı olduğunu söylemeden edemeyeceğim.
   Kitabı okurken yasaklandığını biliyordum ama neden yasaklandığını bilmiyordum. Kitapta aşırı bir argo göremedim.Kitabı yaş olarak sınırlamak doğru değil eğer çocuk sorgulayabilecek ve kitabı irdeleyebilecek durumdaysa okuyabilir.
    HOŞÇAKALIN! Kendinize cici bakın...

6 Ekim 2016 Perşembe

ÇOCUKLARIN MİNİK KUŞU

   Mesleğimle ilgili olarak okuduğum ve beğendiğim bir kitap paylaşmak istedim. Ebeveynlere oldukça katkı sağlayacağını düşünüyorum. Özellikle de kitabın önsözünde de vurguladığı gibi  "kitap okumaya vakit bulamıyorum" diyenler için...
   Gerçekten hiç merak ettiniz mi "Bu çocuk neden yaramaz? Neden yemek yemez? Neden altına yapar?". Yoksa sizde "Bu çocuk bana inat böyle yapıyor!" diyenlerden misiniz? Şeker portakalını okuyanlar bilir. Kahramanımız Zeze çocukların içinde bir kuş olduğunu öğrenir.

  ... sorun şu, dayıcığım: çok küçükken, içimde şarkı söyleyen bir kuş olduğunu, şarkıyı onun söylediğini sanırdım.
-eh, insanın böyle bir kuşa sahip olması harika bir şey.
-anlamadınız.artık kuşuma pek inanmıyorum.ancak içimden konuştuğum ve kendi içimi gördüğüm zaman oldu bu değişiklik.
durumu kavradı ve şaşkınlığıma güldü:
-açıklayayım Zezé. bu değişimin ne olduğunu biliyor musun? büyümektesin demektir.
...
-anlıyorum ya kuş?
-kuş, ulu tanrı tarafından küçük çocukların,nesneleri keşfetmelerine yardımcı olmak için yaratılmıştır. gereği kalmayınca, çocuk, kuşu ulu tanrıya geri verir.ulu tanrıda kuşu, senin gibi akıllı olan başka bir çocuğun içine yerleştirir. güzel, değil mi?
...
   Ben de Şeker Portakalını yeni okuyanlardanım. Ve işte tam da Zeze'nin bahsettiği bu kuş herkes gibi beni de çok etkiledi. Acaba gerçekten çocukların içinde bir kuş mu var? Ben buna inanıyorum ve öğretmenden de öte bir insan olarak çocukları koşulsuz çok seviyorum.
   Adem Güneşe ait olan "Çocuk Neyi Neden Yapar?" isimli kitabın incelemesini paylaşıyorum.  Yazıyı portfolyo ürünü olarak hazırlamıştım. Sizler içinde faydalı olacağını düşündüğüm için paylaşıyorum.Umarım kitabı okursunuz ve beğenirsiniz. Bundan sonra ki yazımda Şeker Portakalını konu edineceğim.Geceden kalanlar bu kadar bir sonra ki yazıya kadar kendinize cici bakın.


“Çocuk Neyi Neden Yapar?”  Kitap İncelemesi
 “ Çocuk Neyi Neden Yapar” isimli kitabın amacı 0-6 yaş aralığındaki çocuk davranışlarının nedenlerini, davranış bozuklukları sorunlarını ve çözüm önerilerini yalın bir dille ebeveynlerle paylaşmaktır. Kitabın yazarı Pedagog DR. Adem Güneş’tir. Kitabın dili amacına uygun olarak yoğun akademik terimlerden uzak ve kolay anlaşılabilirdir. Dil etkin bir şekilde kullanılmıştır. Yazarın kullandığı üslup okuyucu kitlesine uygun olmakla birlikte kitap içerisinde bulunan fotoğraflarla konunun içeriği desteklenmiştir.
Çocukların davranış bozukluklarının nedenlerini başlıklar halinde ele almış olan yazar her başlık içerisinde sorunun nedenini, ailelerin sorunu ortadan kaldırmak için ürettikleri yanlış çözümleri açıklamış ve sorunlara gerçekçi, kalıcı,  alternatif çözümler üretmiştir. Yazar açıklama yaparken ve çözüm üretirken neden-sonuç ilkesini göz önünde bulundurarak davranışların nedenlerini
bilimsel olarak (fizyolojik, psikolojik vb.)  aşağıdaki alıntıda olduğu gibi gerekçelendirmiştir.
…Yemek temel ihtiyaçtır ve giderilmediği taktirde gerilime sebep olur. Bu ihtiyaç insanı iki şekilde gerer: birincisi açlıktır. Vücut yemeğe ihtiyaç duyduğunda mide asidi salgılanır, salgılanan bu asit kişiye acı vererek, midede bir yanma hissi oluşturur ve kişiyi yemek yemek için zorlar.
Kişi istese de istemese de midesindeki bu yanma hissini durdurmak için yemek yemek zorunda kalır.
Yoksa acı içersinde kıvranacaktır. Eğer yemeğin birinci itici gücü olan midedeki yanma hissi, herhangi bir sebepten dolayı oluşmuyorsa, yemek gibi hayati bir ihtiyacı giderilmesi için ikinci itici güç daha yerleştirilmiştir insan bedenine, işte o damak tadıdır... (Güneş, 2016, s. 21)
                     
 Kitapta “Bağlanma dönemi olan 0-2 yaş döneminde çocuk sadece bir kişi ile ihtiyaçlarını gidermelidir. Eğer bu dönemde çocuk bir anneye, bir babaanneye giderse, biraz anne ile biraz da başkaları ile vakit geçirir ise bu durum “çoklu bağlanma sendromu” dediğimiz bir davranış bozukluğuna yol açabilir.” (Güneş, 2016, s. 67)  örneğinde olduğu gibi birçok davranış bozukluğu ve konuyla ilgili kavramlar okuyucu kitlesine uygun olarak açıklamıştır.
Yazar konunun sonunda ailelerden gelen konuyla ilgili sorulara ve soruların cevaplarına yer vererek konuyu pekiştirmiştir. Çözümlenemeyen davranış bozukluklarında ise aileleri uzmanlara yönlendirerek bireysel çözümler üretmelerini önermiştir. Kitapta bulunan “Çocuklarda Dil Gelişimi” bölümünden bir alıntı:
Oğlum ünlü harflerle başlayan kelimeleri söylerken çok zorlanıyor. Ne yapalım?
3,5 yaşında bir oğlumuz var. Tırnaklarını yediği için doktora götürmüştük. Vitamin değerlerine bakmak için kan alırlarken, çok korktu ve ağladı. Eve geldiğimizde de konuşurken kekelemeye başladı. Ünlü harflerle başlayan kelimeleri söylerken çok zorlanıyor ve kekeliyor. Daha önce böyle bir problemimiz yoktu. Ne yapmalıyız?
Kekemelik bir defa başlarsa, arkası hızlı bir şekilde gelir.
Çocuğunuzda korkuya bağlı bir kekemelik başlamış olabilir. Neden bunu söylüyorum, çünkü siz tırnaklarını yiyen bir çocuğun kekemeliğinden bahsediyorsunuz. Tırnak yemek, ürküntünün sonucudur. Eğer bir çocukta ürküntü ile birlikte kekemelik başlamışsa, böylesi çocukların uzman desteği ile sorunu aşmaya ihtiyacı vardır. Ancak, yaşı itibarıyla bakıldığında bir uzman desteği alabilecek yaşta değil. Bu sorunu siz kendi gayretlerinizle çözmelisiniz. Sakin olun, onu kaygılandırmadan dinleyin, heyecanlanıp kekelediğinde onu zorlamayın, konuşmasını düzeltmeye çalışmayın. Sabırla ve sükûnet içinde geçecek, belki bir yıl içinde konuşmasını tekrar düzene kavuşturmasını bekleyin.
Bu dönem oldukça önemlidir, çocuk hassastır, konuşmasının bozukluğuna vurgu yaparsanız sorun daha da büyür. Eğer 5 yaşına kadar sorun çözülmezse, bu yaştan sonra bir uzman desteği almanızı öneririm. (Güneş, 2016, s. 52,53)
 Ayrıca kitapta alt başlıklarla da sorulan sorularla hem konu vurgulanmıştır hem de konunun ayrıntılarına girilmiştir. Sayfaların yan boşluklarından yararlanılarak konuyla ilgili temel, küçük notlar paylaşılmıştır.
Kitap içerik olarak alanında ki diğer kitaplara oranla davranış bozukluklarını daha pratik ve net olarak açıkladığı, alternatif birçok çözüm önerisi sunduğu ve bütün bunları açıklarken bilimsel temellendirmeler yaptığı için kitabın sloganında da vurguladığı gibi çocuk davranışlarını anlama rehberi niteliğindedir. Buna rağmen kaynakça kullanılmadığı için kitabın içerdiği bilgilerin güvenilirliği azalmıştır. Kaynakça kullanılmaması büyük eksikliktir.
Kitabın davranışları bilimsel ve ayrıntılı olarak açıkladığı, konu ile ilgili ailelerden gelen farklı sorunlara ve çözümlere yer verdiği, bilgilerin yetersiz kaldığı yerde uzman önerildiği, konunun ayrıntılı ama kısa ve net açıklanarak sorunlara kalıcı,gerçekçi, alternatif birçok çözüm ürettiği için kitap amacına ulaşmıştır.
  

22 Eylül 2016 Perşembe

KİTAPLARIN BENLİĞİ

   Küçüklüğümden beridir tutkum var kitaplara. Evet bu sevmenin ötesinde bir tutku. Acizliğime, susmalarıma, acılarıma, çaresiz anlarıma olan çığlığımdı  kitaplar. Sessiz haykırışlarımdı. Duygularımın harflerde, kelimelerde yansımalarını görmek... Kim bilir belki benim yapamadıklarımı kitaplardaki insanlar yapıyor diye böyle hissediyordum.
    Kitaplar sayesinde bambaşka insanlar tanıdım, bambaşka karakterlere büründüm.Sayısız yerlerde yaşadım, var oldum.Geceleri başka insan gündüzleri kendim oluyordum. Bu bir sihir gibi. Kitabın kapağını açtığınız anda birden o dünyanın içine düşmek... Evet bu bir sihir olmalı. Bambaşka hayatlara tanık olmak, her şeyi görmek, insanların düşüncelerini okumak, onların hissettiklerini bilmek, kılınızı bile kıpırdatmadan dünyanın bir ucuna gitmek ya da hayal dünyasında var olan bir yere tepeden düşmek...
   Çocuklarla ilgili bir kitap okumuştum. 3 dünyanın varlığından söz ediyordu. Rüya alemi, gerçek dünya ve hayal dünyası. Ne tuhaf değil mi büyüdükçe hayal dünyası hatta rüya alemini bile kaybetmek, kendini gerçek dünyaya mahkum etmek ? Ya da dünya gerçekleriyle çıldırıp kendini hayal alemine mahkum etmek. Büyüdükçe her şeyini kaybetmeye başlıyor gibi insan. Umudunu , hayallerini, benliğini ve hatta kimi zaman ruhunu bile...  
    2-3 senedir hayal dünyamı kaybetmiş, ruhsuz, tutunabildiği tek dünyası olan gerçek dünyada bile sürekli tökezleyen biriydim. Son bir iki aydır tekrar kitaplara geri döndüm. Tek bir farkla... Bu sefer okuduklarını kalbime gömmeyeceğim ve hayatımda ilk defa kelimelere dökeceğim.
   Bu bir tanışma yazısıdır okuduğunuz ve duygularıma tanık olduğunuz için teşekkür ederim.
   Kitapların dünyasında buluşmak üzere...